Kapadokya o kadar geniş bir alan ki defalarca gitmiş olmama rağmen neresinden başlayıp yazacağımı hala bilemediğim, her gittiğimde başımı döndüren başka bir alem. Kapadokya’yı ilk görüşüm 1990 veya 1991 yılında olmuştu. İlk görüntü hala gözümün önünden gitmez. Sabaha karşı Nevşehir il sınırından içeri girip lambalarla aydınlatılmış peri bacalarını gördüğümde alaca karanlıkdı ve kendimi dünyanın dışında başka bir gezegende gibi hissettim. Bu etki her gittiğimde hala devam ediyor.
Bu olağan üstü bacaların nasıl oluştuğu konusuna gelince bugün Kapadokya diye adlandırılan bölgenin etrafında bulunan yanardağlardan kaynaklandığını görüyoruz. İncelemeler bölgenin milyonlarca yıl öncesinde bir iç deniz olduğunu gösteriyor. Bölgenin yakınında bugün faal olmayan 4 adet yanardağ mevcut. Bunlar Hasandağ, Erciyes, Melendiz ve Güllüdağ. Bu yanardağların lavları ile iç deniz kurumuş ve içine dolan lavlar ile zaman içinde soğuyarak bugünkü peri bacalarını oluşturmuş. Bunu bugün bir cümlede yazıyorum ancak bu oluşumun milyonlarca yıl sürdüğünü belirtmem gerek. Tüf denilen çökelti taşından oluşan bu peri bacalarının içlerini oymak son derece kolay. Bugün bölgede bu şekilde yapılmış olan bir çok otel ve lokantaya rastlamak mümkün. Her yıl bu mekanların sahipleri izin almak kaydı ile biraz daha kazarak oda sayılarını artırabiliyorlar.
Bu bölge gezmekle bitmiyor. Burayı doyasıya görmek isterseniz 4-5 günlük bir gezi planlamalısınız. Anlatırken gidilecek yerleri karışık yazacağım ancak yapılacak en iyi rotalardan biri, Uçhisar’da kalıp buradan Güvercinliğe ve sonrasında sırası ile İbrahimpaşa, Ortahisar, Ürgüp, Göreme, Paşabağları, Çavuşin, Avanos rotasını izlemek böylece Kapadokya’nın büyük bir bölümünü görmüş olursunuz. Tabi birde Derinkuyu ve Kaymaklı yeraltı şehirlerini unutmamak gerek. Yeraltı şehirleri primitif (ilkel, az gelişmiş) insanların yaşantılarından örnekler göreceğiniz yerler. Ancak kapalı ve dar alanda kalmak gibi bir korkunuz varsa buraya girmemenizi tavsiye ederim.
Dar, uzun ve basık koridorlarda bazen eğilerek yürümek zorunda kaldığınız oluyor. Yeraltı şehirlerinde ilkel insanların yaşadıkları yerlerden kesitler göreceksiniz ancak ilkel yaşam koşulları olmasına rağmen yeraltı şehirlerinde yemek odası, yatak odası ve oturma odası gibi bölümler yapılmış. Dışarıdan gelen saldıralara karşı ise şehirlerin girişlerini anında kapamaya yarayan yuvarlak kapılar mevcut. Bu kapılar sadece içeriden açılabiliyor.
Ihlara Vadisi için ise bir gün geçirmeniz gerektiğini düşünüyorum. Vadiyi başından sonuna gezmek istiyorsanız sıkı bir yürüyüş yapmanız gerekiyor, başdan sona mesafe 14 km. Bu iş için en iyi tarih sonbahar veya ilkbahar. O dönemlerde vadinin içindeki ağaçların renkleri ve ışık oyunları muhteşem oluyor. Ağaçların yanı sıra vadi boyunca yürüdüğünüzde kayalara oyulmuş bir çok kilise ve yaşam mahali göreceksiniz. Ancak Ihlara Vadisi, Kapadokya’da toplanmış olan yoğun ziyaret bölgelerine kıyasla biraz uzak düşüyor.
Göreme ile arası yaklaşık 50 km. Ihlara Vadisi dışında, bölgede göreceğiniz diğer bir çok yer ise birbirine 9-10 km mesafede. Bu arada Kapadokya bölgesinin tamamı için gezilecek en iyi mevsimler ilkbahar veya sonbahar. Yazın çok sıcak, kışın ise dondurucu olabiliyor. Tabi kışın gidip burayı karlar altında fotoğraflamak istiyorsanız ki güzel karaler yakalayabilirisiniz, bunun için soğuğu göz ardı etmeniz gerekiyor.
Bölgenin en büyük açık hava müzesi Göreme, burayı görmeden dönmek olmaz. Ancak giriş ücretinin biraz yüksek olduğunu düşünüyorum. 2011 yılı giriş ücreti 15 TL önümüzdeki yıllarda ne olur bilinmez. Müze kart burada geçerli, kapı girişinde hemen almanız mümkün. Göreme açık hava müzesinin bulunduğu alan Hıristiyan dünyası için oldukça önemli kaya kiliselerin bir arada toplandığı bir merkez diyebiliriz. Bunlar içinde aklıma gelen önemlileri; Tokalı Kilise, Rahibeler ve Rahipler Manastırı, Aziz Basil Şapeli, Elmalı Kilise, Azize Barbara Şapeli, Yılanlı (Aziz Onuphrius) Kilise, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise, El Nazar Kilisesi, Saklı Kilise, Meryem Ana (Kılıçlar Kuşluk) Kilisesi, Aziz Eustathios Kilisesi, Durmuş Kadir Kilisesi.
Bölgenin en çok bilinen bir başka yeride Ürgüp herhalde. Göreme’de olduğu gibi burada da bir açık hava müzesi var. Nevşehir’e olan uzaklığı sadece 10 km. Hemen yanıbaşında ise Avanos yer alıyor. Ürgüp açık hava müzesini dolaşıp burada kaya içine oyulmuş kilise ve yerleşim birimlerini gördükten sonra Avanos’da çanak çömlek yapım atölyelerini ziyaret edebilirsiniz. Kızılırmak’dan alınan topraklar işlik denilen bu çömlek atölyelerde işleniyor. Buradaki çanak çömlek yapımı Hititlerden bu yana süregelmekte.
Avanos’un içinde bu şekilde bir çok atölye göreceksiniz. Atölyelerde şov amaçlı izleyicilerinde bir şeyler yapmasıza izin veriliyor ama sonuç genelde hüsranla bitiyor. Dışarıdan kolay gözüken bu iş, başına geçince genelde çamurun yamulup kalması ile bitiyor. Sanırım bu atölyelerin içinde en eskisi Galip, Kapadokya’ya uzun yıllar önce gittiğimde vardı hala var. Çömlek atölyesinin içinde bir de saç müzesi var. Buraya gelen ziyaretçiler saçlarından bir tel bırakıyorlar üzerine de isimlerini ve telefon numaralarını yazıyorlar. Her yıl yapılan çekiliş ile bir kişi Kapadokya’da bir haftalık tatil kazanıyor. Bu uzun süredir devam eden bir uygulama.
Avanos’dan sonra buraya sadece 4-5 km mesafedeki Zelve’ye gidebilirsiniz. 3 vadiden oluşan Zelve, bugün sit alanı ilan edilmiş durumda. Vadileri tepeden görmek için hemen yan taraflarında bulunan tepeye tırmandığınızda manzaranın tadını güzelce çıkaracaksınız. Burada sadece manzara değil üzerinde yürüdüğünüz tepede oldukça ilginç. Kendinizi yine başka bir alemde hissedeceğiniz güzellikde bir yer. Üzerinde yürüdüğünüz tepe değişik şekillere bürünmüş tüfden bir oluşum olduğu için rengi ve size yürürken verdiği his oldukça değişik.
Zelve’den dönerken Göreme ve Paşabağları’na uğrayıp Uçhisar’a gelebilirsiniz. Nevşehir’e 7 km mesafede olan Uçhisar yerleşim yerinin tam ortasında bulunan kalesi ile biliniyor. Kütle bir kayanın üzerine oyulmuş bu kaleye çıkmak mümkün. Bunun için 2011 yılında ödemeniz gereken bedel 3 TL idi. Açık havalarda bu kaleye çıktığınızda neredeyse tüm Kapadokya ayaklarınızın altında diyebilirim. Kalenin en üst bölümüne kadar çıkmak bazı insanlar için zorlayıcı olabilir. Kalenin içinde oyulmuş bir çok oda var ve 1900’lü yılların ortalarına kadar bu odalarda insanlar yaşamışlar.
Gün batımına doğru Kapadokya’ya hakim olan manzarayı buradan izlemek oldukça keyif verici. Güzel bir gün batımında kaleden çok iyi fotoğraflar çekebilirsiniz. Tabi bu arada gün batımında kalenin tam karşısında olursanız Mardin’i anımsatan bir fotoğraf karesi göreceksiniz. Bu fotoğraf için kaleden bir kaç km uzaklaşıp karşıdan bakmanız gerekiyor, kütle kalenin altında aşağı doğru süzülen ışıklar olacak. Kalenin altındaki meydanda bir takım organik ürünler, hediyelik eşyalar ve dükkanlarda halılar satılıyor. Gün içinde dere tepe tırmanırken enerji olması açısından buradaki organik ürünlerden alabilirsiniz.
Mustafapaşa veya eski adı ile Sinasos görülmesi gereken bir başka ilginç mekan. Burayı Türkiye’de bir çok insan bir TV dizisinden bir hayli tanıdı ancak bu güzel yer sadece dizide gözüken bu konakdan ibaret değil. Meydanın karşı tarafında bulunan merdivenlerden yukarı çıkıp buradaki ilginç mahalleyi mutlaka görmeniz gerek. Mahalle mağaraların üzerine inşa edilmiş. Mahallenin ortasında orta büyüklükde bir vadi var vadinin üst kısımlarında oyulmuş mağaralar yer alıyor. Bugünkü yerleşim yerleri de bu mağaraların kenarlarındaki sokaklara inşa edilmiş evlerden oluşuyor. Görüntü gerçekden oldukça fotoğrafik ve etkileyici. Burada yaşayan insanlar hala Anadolu insanının sıcaklığını korumayı başarmışlar. Cenazeleri olduğu halde bir aile bizi evlerine davet edip çay ve tatlı ikram etti. Kasabanın Sinasos adı eskiden Rumlar’ın burada yaşadığı dönemden kalma elbette. 1924 yılına kadar müslüman ve Rum halk birlikte yaşamışlar. Ancak sonrasındaki mübadelede Rumlar burayı terk etmiş. Bugün onlardan kalan bir çok eser Mustafapaşa’ya ayrı bir değer katıyor.
Burada anlatmadığım Ortahisar, Güvercinlik ve İbrahimpaşa’da görülecek yerler arasında. Tüm bu bölgenin tam ortasında konaklamak en akıllıca seçenek gözüküyor. Bunun için ideal nokta Uçhisar bizim kaldığımız ve otel ile pansiyon arasında bir yerde olan Kaya Pansiyonu size gönül rahatlığı ile tavsiye edebilirim. Temiz, uygun fiyatlı ve yemekleri de fena değil.
Nevşehir den ıhlara vadisine minibüs ile ulasamaz miyiz araç kiralayamiyoruz taksi de pahali napsak?
Bildiğim kadarıyla Nevşehir’den Ihlara Vadisi’ne otobüs ya da minibüs yok. Fakat Niğde – Aksaray arasını giden araçlardan Aksaray’a 11 km kala inip Derinkuyu’dan sağ tarafa dönerek vadiye giriş yapabiliyorsunuz.
Sehir ici ulasimi nasil saglayabiliriz acaba nevsehir merkezden urgup avanis derinkuyu göreme gibi yerlere direkt minibus var mi yoksa nevsehir otogarindan mi bu ilcelerin otogarlarina ulasim saglayabiliriz?
doğrusu ozel arac kiralama imkanimiz yok ehliyetim yok çünkü.Doğrusu uzak mesafeler icin de taksi biraz maliyetli
Aylin hanım bildiğim kadarıyla dolmuşlar gidiyor. Ancak çok emin değilim.Gidiyorsa bile çok sık olmayabilir.
Merhabalar. Temmuz ayinda Bayram Tatilinde Kapadokya’ya gitmeyi dusunuyoruz, sizce Temmuz ayi Kapaokya icin uygun bi aymi?
Merhaba Başak Hanım,
Temmuz ayında gezmek biraz zor olur çünkü Kapadokya Temmuz, Ağustos aylarında çok sıcak oluyor. Genelde açık alanlarda olacağınız için hep güneş altında gezmeniz gerekecek.
3 gece konaklamayı düşünüyorum önere bileceğiniz otel var mı ?
Teşekkürler
Merhaba Sefa Bey,
yazımda belirttiğim gibi Kaya Pansiyon önerebileceğim bir yer ama otelde kalmak isterseniz Göreme’de Kayataş Otel veya Royal Stone Houses’i tavsiye edebilirim.
Göreme, Ürgüp, ihlar vadisi arasındaki ulaşımı nasıl sağlayabiliriz. Aracimiz yok.
Kardelen Hanım,
en iyi seçenek bu yerler arasında araç kiralayıp kimseyi beklemeden özgürce gezmeniz olur. Ya da taksi ile gidip gelebilirsiniz.
gitmeyi cok istedigim yerlerden. umarim firsat yakalarim.
Mesut