Burası Küba’nın UNESCO dünya mirası listesinde yer alan şehri. Trinidad şehrine ilk girdiğimde bana sıradan bir yer geldi. Ancak şöyle bir kaç yüz metre yürüyüp şehrin içine doğru girmeye başladığımda her şey değişti. Evet bu şehir korunmalıydı, hem de sonsuza kadar. Parke taşı döşeli dar sokaklar, kiliseler, değişik renklere boyanmış evler, bu evlerin içlerindeki antika eşyalar, hatta bu evlerde yaşayan yaşlı insanlar bile koruma altına alınmalıydı. Küba’da gördüğüm yerler içinde Santiago De Cuba’dan sonra en çok beğendiğim yer Trinidad oldu. Havana‘nın son derece turistik havası burada yerini sadeliğe bırakıyordu. Sokaklarda dolaşırken kendinizi daha samimi bir ortamda bulacağınız bir şehir Trinidad.
Dar sokaklar birden sevimli bir meydana açılıyor. Bu meydan Mayor meydanı. Meydanın hemen ortasında hani hep o Trinidad fotoğraflarında görmeye alıştığımız meşhur kilise önümüze çıkıyor. Bu kilise kutsal Trinity kilisesi olarak isimlendirilmiş. Bu güzel meydanın etrafında dizilmiş olan yapılar 18. ve 19. yüzyıla tarihleniyorlar. Kübalılar buraya colonial zamandan kalma diyorlar. Yani İspanyollar ilk geldikleri yıllarda bu evler inşa edilmiş ve öylece kalmışlar nerdeyse.
Trinidad şehri de 1988 yılında UNESCO tarafından dünya kültür mirası listesinde koruma altına alınmış. Akşamları Trinity Kilisesinin yanındaki merdivenlerde müzik grupları çıkıyor. Gündüz boş olan merdivenlerde akşamları oturacak yer bulamıyorsunuz. Ancak akşamları burada içeceğiniz mohito çok güzel olmayacak bilesiniz. Bir de Küba’da değişmez kural bir şey sipariş vermeden önce mutlaka fiyatını teyit edin. Bazen listede yazan fiyattan bile değişik fiyat söyledikleri oluyor. Daha önce de yazdığım gibi turistseniz tek geçim kaynağı sizsiniz ne kadar çok para öderseniz o kadar iyisiniz.
Meydanın tepeden bir fotoğrafını çekmek istiyorsanız Trinity kilisesinin karşısındaki saat kulesine çıkabilirsiniz. Bu saat kulesi bir müzenin içinde bulunuyor ve giriş ücretli. Ancak müze girişinde pazarlık yapabiliyorsunuz. Şaşırtıcı değil mi, müze girişinde pazarlık ama oluyor işte. Biz yarı fiyatına girdik. Bu arada Küba’da çok büyük yerler dışında her yerde pazarlık yapabilirsiniz. Etiketlere çok dikkat edin. Bazen üzerlerinde CUP yani Küba Pesosu cinsinden değer yazıyor ama siz CUC yani turist parası olan Convertible Peso verirseniz kimse sizi uyarmıyor. Para üzeri alırkende aynı şekilde.
Biz turist parası ile ekmek aldık üzerini normal Küba pezosu verdiler; ancak daha sonra ekmeği iki katı paraya satın aldığımızı öğrendik. Bu çok önemli bir miktar değil parasal olarak; ancak her an dikkatli olmak gerekiyor. Küba’da az da olsa başımıza bu türlü küçük sahtekarlıklar geldi; ancak halk o kadar fakirki hayatımda ilk defa bana yapılan bu küçük dolandırıcılıkları orada yaşayan fakir halk için helal ettim. Bu derece fakir olmaları insanı çok üzüyor ve kızamıyorsunuz.
Neyse saat kulesinde kalmıştık oraya mutlaka çıkın ve tepeden Trinidad’a bakıp bir fotoğraf çekin. Bu kuleye çıkmak için en iyi saat öğleden sonraları. Hem ışık güzel oluyor hem de Küba’da öğleden sonra çok güzel bulutlar çıkıyor.
Saat kulesinden aşağı indiğinizde parke taşı döşeli sokaklara kurulmuş olan pazarları mutlaka gezmelisiniz. Hiç alışveriş yapmayı düşünmeyen ben ve eşim iki tane kocaman ahşap el yapımı heykeli omuzlayıp geldik. Trinidad’da fiyatlar Havana’ya göre çok daha ucuz. Aldığımız ahşap heykeller Havana’da gördüklerimizin yarı fiyatına idi. Tabi biraz da pazarlıkla fiyat daha da aşağı çekildi. Ahşap heykellerde daha çok Afrika etkileri görülüyor. Totemler, bazı tanrı heykelleri ve tabi estetik ahşap oymalara rastlayacaksınız.
Bana sorarsanız ahşap kısmını kesinlikle Havana yerine Trinidad’dan alın derim. Puro içinde aynı şeyi söyleyebilirim. Havana’da ki fiyatlardan daha ucuza buradaki dükkanda bir şeyler bulabilirsiniz. Daha önceki Havana yazımda belirtmiştim; ama tekrar yazmakta fayda var. Puroda üç iyi marka var. Cohiba en iyisi sonra, Monte Cristo ve sonra Romeo & Juliet. Sokakta sigara satanlardan asla sigara almayın bir çoğu taklit. Sokakta para bozdurmayı aklınızdan bile geçirmeyin. Ya eksik para alırsınız, ya sahte para ya da çok düşük kurdan bozarlar. Her durumda zararlısınız yani.
Sokakta yanınıza çok fazla insan yanaşacak. Bunları kategorilere ayırıp kendinizi korumalısınız. Bir grup restaurantlarda çalışıp yemek pazarlamaya çalışanlar. Ellerinde menü ile yanınıza geliyorlar. Genelde sizi Paladar denilen yerlere götürmeye çalışabilirler. Burada seçim sizin; isterseniz gidip nasıl bir yer olduğuna bakabilirsiniz. Paladarlar ailelerin kendi evlerinde pişirdikleri yemekleri size bahçelerindeki masalarda ikram ettikleri yerler. Küba’da Paladarlarda yemek yemenizi şiddetle öneriyorum. Hele de ıstakoz yemenizi daha çok öneriyorum. Fiyatı yaklaşık 10 USD. Türkiye’de asla yiyemeyeceğimiz bir fiyat.
Gelelim, yanınıza diğer yanaşanlara, sigara istermisiniz diye yanaşanları kibarca geri çevirebilirsiniz. Başka bir türde, yolda yürürken gülümseyerek yanınıza yanaşıp merhaba arkadaşım diye gelen kişiler ki bunların yankesici olma ihtimali çok yüksek. Bir arkadaşımıza böyle yaklaşarak ceplerini yoklamaya çalıştılar. Küba güvenli mi bu anlamda kararsız kaldım açıkcası. Evet güvenli ve hayır güvensiz derim soranlara. Kimse size bıçak dayayıp soymaya kalkmıyor ama sizi turist olarak gördüklerinde büyük çoğunluk hemen dolandırma planları yapıyor. Yani hep gözünüz açık ve bir eliniz cüzdanınızın üzerinde olacak. Bir ay Küba’da kalınca son günlere doğru sürekli tetikte gezmek beni çok yordu açıkcası.
Trinidad meydanının dışına çıktığınızda ara sokaklarda gerçek yaşamları göreceksiniz. Burada kapılar hep açık. İnsanlar genelde kapı önlerinde oturuyor. Çalınacak bir şey olmadığı için kapılarını rahatça açıyorlar diye düşünüyor insan ama sonra her yerin demir parmaklı olduğunu görünce nedenini sorup çok fazla hırsızlık olduğu için cevabını alıyoruz. Evlerin geneline bakınca en baş eşyanın ahşap sallanan koltuk olduğu görülüyor. Bu sallanan sandalyeler Afrikalı kölelerin gelirken buraya taşıdıkları kültürleri. Bazı evlerin camlarının önünde kadınlar pizza ve meyve suyu satıyorlar yoldan geçerken alıp devam ediyorsunuz. İçeri girip yeme şansınız yok. Kıyafetlerde aşırı bir açıklık hakim. Çok fazla dekolte giyiniyorlar ancak vücut yapıları genel itibarı ile kilolu.
Trinidad’da görünce ilginizi çekecek bir bina var. Kapısında iki tane yıldız işareti olan mavi bir bina. Bu bina masonlara ait. Bu şehirde ve Havana’da mason locası olduğunu öğrenince şaşırıyoruz. Üstelik bu localar başka ülkelerden destek alarak Fidel Kastro’ya karşı bir hareket başlatmış durumdalar. Bu durum hükümet tarafından biliyor olmasına rağmen bu localara dokunamıyorlarmış. Biraz sohbet ederseniz binanın içine girip gezebiliyorsunuz. Trinidad’ın denize doğru giden kısmında da ilginizi çekecek başka bir mekan tren istasyonu. Buradaki trenlerin hepsi 1930 ile 1945 yıllarından kalma. Her biri bir antika. Her akşam saat 18:10’da tek bir vagonu olan bir tren gelip istasyondaki insanları toplayıp gideceği yerlere ulaştırıyor. Ancak o kadar kalabalık ki insanlar zar zor içeri girebiliyorlar. Sanayi olmadığı için yeni hiç bir şey imal edemiyorlar ve bu tek vagon sürekli gidip geliyor.
İstasyondaki Baldwin isimli antika bir tren her sabah 09:00’da hareketle Fransız’lardan kalma Manaca Iznaga isimli bir şeker kamışı plantasyon bölgesine gidiyor. Burada plantasyon alanından geriye kalan sadece yüksek bir kule. Kulenin alt kısımlarında hediyelik eşya satan bir çok kadın var, bu kadınlar yolunuzu kesecekler. Her biri size, kendi el emekleriyle ürettikleri masa örtülerini, kolyeleri ve basit hediyelik eşyaları satmayı deneyecekler. Fiyatlar fena değil ancak pazarlık yaparak biraz daha aşağı çekmeniz mümkün. Kulenin tepesine çıkmak isterseniz akşam üstü ışığı ile bir kaç güzel kare yakalayabilirsiniz. Çıkış için 1 CUC ödemeniz gerekiyor.
Trinidad’ın bir de deniz tarafı varki mutlaka gitmeli, görmeli ve yüzmelisiniz. Trinidad Karayip denizi kıyısında yer alıyor, burada yani Ancon Plajında denizin rengi bir başka güzel. Ancak denize gelmeden önce geçilen bir kaç kilometrelik yolda muhteşem. Burada bir çok göçmen kuş göreceksiniz. Yeryüzü şekli olarakda bir hayli ilginç, deniz yer yer karanın içine girmiş ve lagünler oluşturmuş. Bu lagünlerin içleride kuşlarla ve tabiki sizi yer gibi ısıran bir çok sivrisinek ile dolu. Ancak seyri çok keyifli.
Karayip denizinin kenarında bir tane turistik otel var. Buradan denize girmek için araba ile gidip arabanızı otelin otoparkına bırakabilirsiniz. İlk gün gittiğimizde otel görevlisi bizden park için 1 CUC istedi. Ertesi gün gittiğimizde başka bir görevli 2 CUC istedi. Bir önceki gün 1 CUC ödediğimiz için yine 1 CUC ödeyeceğimizi söyledik görevli de bunu kabul etti. Şimdi düşünüyorumda Küba şartlarına göre otoparkın gerçek fiyatı 1 CUC’dan da daha düşük olmalı. Plajdan küçük bir tekne ile mercan dalışı yapmaya gidebiliyorsunuz. Bunun için 10 CUC istiyorlar. Ancak hiç bir şey yapmadan bile kendinizi sadece Karayip denizinin güzel sularına atmanız size yeter miktarda keyif verecek emin olun.
Bu güzelim plajın yer aldığı kıyıdan Küba halkının denize girmesi maalesef yasak. Yani aslında otellere girmeleri yasak. Bunu otostop yapan bir aileyi arabamıza aldığımızda öğrendik. Otelin bahçesinden araba ile içeri girdiğimizde aile panik içinde no no diyerek kapıları açmamızı istedi kapılar açılınca da hemen oradan uzaklaşıp gittiler. Otellerden arda kalan sahiller onların anlayacağınız.
Son bir şey daha; Küba’da başka şehirlerde yaşayıp daha Trinidad’ı görmemiş bir çok insan var. Şimdi diyeceksinizki her ülkede aynı durum söz konusu olabilir. Hayır burada oldukça farklı bir durum var. O da insanların Küba içinde başka bir şehirde bir kaç gün kalmaları için devletten izin almaları. Ne zaman gidip ne zaman döndüklerini bildirmeleri gerekiyor. Hatta bunun için vize almak zorundalar. Hal böyle olunca insanlar pek özgürce seyahat edemiyorlar. Ailesi bir başka şehirde olan bir öğretmen ile karşılaştık bize vize kartını gösterdi. Bir tek kişinin çoğunluk üzerinde böyle bir baskı kurması hiç kabul edilir bir durum değil.
Neyse Trinidad’a gidebilen bizler gibi insanlar için konaklamayı Casa Particular’da yani ailelerin evlerini pansiyon şeklinde işlettikleri yerlerde yapmanızı tavsiye edeceğim. İlginçtir ki böyle bir ülkede pansiyonlar bizim ülkemizdeki pansiyonlardan çok daha iyi şartlara sahipler. Her odada banyo var, yataklar rahat ve temiz. Elbette bu durumun tersi olan evlere de denk gelmedik değil; ama genelde iyi durumdalar.
Yazınızı çok beğendim akıcı olmuş bende geçen ay Küba gezisindeydim bende notlarımı toparlerken yazınızdan istifade ettim
Teşekkürler Mehmet Bey.
20-29 Kasım aralığında Cuba daydık. Eşim ablam ve dostlarımla küçük grubumuzla hayatımda görüp görebileceğim en egzotik en sıradışı ve tekrar ı olmayacak bir geziydi bizim için . Trinidat a gitmeyi çok istiyordum ancak yol arkadaşlarım bunun yerine okyanusta yüzmek eyleminin daha uygun olduğunu söyleseler de ikna oldular ve o kendine özgü olan kenti de görmek bizim için unutulmaz bir deneyim oldu. Oldukça iyi bir anlatım sunmuşsunuz sizler de,,, okuyarak anılarımı tazeleme imkannı buldum. Kutlarım… Esenlikler diliyorum!
Mustafa bey,
iyiki Trinidad’ı görmüşsünüz yüzmek yerine. Herhalde arkadaşlarınız da pişman olmamışlardır.
Harika bir gezinti yaptım teşekkürler.Ben de trinidad-tobacoya gittim harikaydı.
Merhaba Sevinçay hanım,
Küba Trinidad ve Trinidad Tobaco hep karıştırılıyor. Orası da Trinidad kadar güzelmiydi acaba?