Yıl 1998, önceden de yazdığım gibi Endonezya‘dan kaçarak eski otobüslere benzeyen ve hep okyanusun üzerine düşmesini beklediğim bir uçakla Singapur’a geldim. Daha önceden internetten konaklamayı ayarlamıştım, sırt çantalı turistlerin kaldığı bir hostelde kalacaktım. Hostel şehir merkezine bir hayli uzaktı ama ben gece bile ormanın içinden yürüyerek otele gelebiliyordum. Burası Dünya’da ki suç oranının en düşük olduğu ülke. Elbette bu, ülkenin refah seviyesinin yüksek olmasından da kaynaklanıyor.
Orada olduğum dönemde sakızın Singapur’a girmesi ve çiğnenmesi yasaktı. Metroda sakız çiğneyene veya yemek yiyene 500 Singapur doları ceza kesiliyordu. Bunun sebebi de sakızın çiğnenip yollara atılması ve doğayı kirletmesiymiş. Geçenlerde haberlerde sakız ithalatının serbest bırakıldığını duydum. Kaldığım yer daha çok dar gelirle seyahat eden insanlar içindi ama odada TV ve banyo vardı. Bazı odalarda ise 3-4 kişi kalıyordu ve odada banyo yoktu. Bir gün siz de kendi seyahatinizi kendiniz planlamak isterseniz web adresi www.mymca.org.sg
İlk gün gittiğimde ilginç bir festival vardı. Yanaklarına ve kollarına şişleri geçirmiş bir sürü insan sokaklarda dolaşıyordu. Hiç birinde kan yoktu ve acı çekmedikleride yüzlerinden belliydi. Bu enteresan anları görüntüledim ancak fotoğraflar çok kötü olduğu için göstermeye utanıyorum. :( o yüzden burada o enteresan insanların fotoğraflarını maalesef göremeyeceksiniz.
Ülkenin hem Asyalı hem de Avrupalı bir yüzü var. Singapur’da Çinliler, Malaylar ve Hintliler birlikte yaşıyorlar. Yaşayan herkes Asyalı ancak ülke son derece gelişmiş, herşey Avrupai. Endonezya kadar ucuz olmasada İstanbul’dan biraz daha ucuz olduğunu söyleyebilirim. Elektronik oldukça ucuz ve pazarlık etme şansınız olduğunu unutmayın, ne de olsa Asya kültürlü insanlar önce bir Türk üsülü yüksek rakam çekip sonrasında aşağıya iniyorlar. İlk Nikon fotoğraf makinamı buradan almıştım. O günün parası ile 300 USD ödedim. O zamanlar Türkiye’de 600 USD fiyatla satılıyordu. Eh bu size bir fikir vermiştir sanırım.
Yapmadan dönmeyin klasiği vardır ya hani, ben de size Singapur’dan gece safarisi yapmadan dönmeyin diyeceğim. Burası aslında bir hayvanat bahçesi ama klasik bilinenlerden değil. Çok büyük bir alana kurulu ve geceleri açık. Bazı hayvanlar dışarı salınmış şekilde dolaşıyor, bazıları ise size çok yakın, elektrikli tellerin ardında. Gittiğinizde önce sizi yanları açık golf araçları gibi araçlarla gezdiriyorlar, bazı yerlerde duruyorsunuz ve hayvanlar yanınıza kadar gelip sizi kokluyor. :) Sonra başlangıç alanına gidiyorsunuz size bir harita veriliyor, burada gideceğiniz 2 alternatif yol gösteriliyor. Başlıyorsunuz ormanın içinde yürümeye tamamen sessiz ve karanlık arada bir arslan kükremeleri ve kurt ulumaları duyuyorsunuz, kendinizi tamamen vahşi hayvanların içinde gibi hissediyorsunuz ama aslında son derece güvendesiniz. Yürürken karşınıza koca bir piton yılanı çıkıyor önce bir irkiliyorsunuz ama sonra aradaki camın kalınlığını fark edip ilk defa belkide son defa bir pitona 20 cm yakından bakmanın tadını çıkarıyorsunuz. Yine devam ettikçe önünüze serbest halde dolaşan timsahlar çıkıyor, onlarla aranıza su dolu bir hendek ve elektrikli teller giriyor. Turu bu şekilde tamamlamak 1saat 15 dakika sürüyor. Kesinlikle yapılmaya değer bir tur web adresi www.nightsafari.com.sg.
Masal aleminde bir süre gezinmek isterseniz Tang Dynasty City’i tavsiye ederim. Burada perili evlerin içinde dolaşıyorsunuz, Hun askerleri ile ilgili bir filmi seyrettikten sonra askerlerin geçişinden dolayı deprem oluyor, yağmur yağıyor, bunu oturduğunuz koltukların birden sallanmaya başlaması ve başınıza düşen su tanecikleri ile gerçekten yaşıyorsunuz.
Singapur’da beni en çok etkileyen şeylerden biri de Terracotta Ordusu oldu. Aslı Çin’de olan 8 bin kişilik ordunun temsili heykellerini burada görmeniz mümkün. Önce karanlık bir odaya alınıyorsunuz sonra birden ışıklar yanıyor ve karşınızda dev bir ordu yer alıyor. Milattan önce 3. yüzyılda imparator Shi Huang öldüğünde emrindeki askerlerin kendisi ile diri diri gömülmemesi için heykellerinin yapılması yöntemini bulmuş ve 8000 kişilik bir asker ordusunun heykelini kendi mezarı içine yaptırmış. Bu heykel askerlerin her birinin surat ifadeleri farklı olarak yapılmış. Bununla ilgili detaylı bilgi okumak isterseniz aşağıdaki adresi ziyaret edebilirsiniz. www.peyzaj.org/2003/15mart/asker.htm
Özellikle görülmesi gereken yerlerden biri de Sentosa adası. Buraya otobüsle kara yolundan bir köprü bağlantısı veya telefrik ile ulaşmanız mümkün. Bana sorarsanız tam bir hayal adası. Palmiye ağaçlarının gölgelendirdiği pırıl pırıl kumsal plajı, gözlem kulesi, dragon yürüyüş yolu, Merlion Aslanı (Singapur’un simgesi) ve akşamları türlü gösterilerin ışık oyunlarının yapıldığı oldukça fantastik bir ada. Ada da büyük bir akvaryum var. İçinde yürüyen yollar var akvaryumun içinde yürürken tepenizden kocaman köpek balıkları geçiyor. Ayrıca akvaryumda gördüğünüz bazı hayvanlara özel bir havuzun içinde dokunabiliyorsunuz. Ben yavru bir köpek balığına dokunmuştum, düşündüğümün aksine kendisi son derece utangaç bir tavır sergileyerek biran önce kaçıp kurtulmak istedi.
Hintlilere ait tapınaklar da görülmeye değer yerler. Bir kere yapılar son derece ilgi çekici ve renkli inşa edilmişler. İçlerine girerken ayakkabılarınızı çıkarmanız isteniyor ama bunu yapmak için ayaklarınızın altına yapışacak her türlü yiyecek kalıntısına hazır olmanız gerekiyor. Her tarafta tütsüler yanıyor, orta kısımda herkesin toplandığı bir alan var, burada büyükçe bir kazan veya tencereden tapınağa gelen herkes ellerini kaşık niyetine kullanarak yemek yiyor.
Son olarak Orchard Road’a mutlaka gidin derim, zaten orası merkez, her yol oraya çıkıyor. Oradaki büyük alışveriş merkezlerinin arka kısımlarında taklit saat satan bir çok dükkan var. Dikkatli olmak suretiyle buralardan alışveriş yapabilirsiniz. Aklınızda olsun, Singapur Türk Vatandaşlarına vize uygulamayan nadir ülkelerden bir tanesi.