Bir 29 Ekim tatilini değerlendirmek için bizim meşhur Sami abimiz ve onun Mercedes minibüsü ile Amasra’ya doğru yola çıktık. O zaman kriz yoktu ve insanlar tatile gidebildikleri için her yer dolu idi. Yer bulamazsak geri döneriz diye düşünüp gözümüzü karartıp gittik. Amasra’ ya gelirken yolda durup Amasra’ yı uzaktan görüp fotoğraf çekmeniz gereken bir anıt var. Adı Kuş Kayası Yol Anıtı, zaten orada satıcıları göreceksiniz. Onların sattığı güzel yemişleri yerken manzaranın tadını daha bir güzel çıkartıyorsunuz.
Bu manzaradan sonra virajları döne döne geldik Amasra’ya. Tam minibüsü durdurduk, bir ablamız yanımıza yaklaşıp “kalacak yer lazım mı?” diye sordu. Tabi biz inanamayan gözlerle kendisine baktık. Meğerse durduğumuz yer – ki ismi Nedim’in yeri olan bir kafeterya idi – tam da bu kiralama işlerinin yapıldığı meydanmış. Burada oturan bir çok kişi de özel günlerde evlerini otel gibi hazırlayıp, kiraya verirmiş. Ablamız bize evini geceliği 150 TL’ den kiraya verdi. Evde sular akmıyordu ve soba sönünce biraz soğuk oldu ama biz 7 kişi olduğumuz için evin içini ısıttık sanırım. Bu arada sular yeni kesilmiş, ablamız evin her yerine kap kacak koyup suyla doldurmuştu.
Evi kiraladıktan sonra Amasra turuna çıktık. Burası küçük ve sevimli bir balıkçı kasabası. Tabi gelirlerinin önemli bir bölümünü de turizmden sağladıklarını eklemek lazım. Tarihi oldukça eskilere dayanıyor. Fenikeliler zamanında bir liman şehriymiş. Daha sonra Persler, Romalılar, Bizans, derken en sonunda gelmiş Osmanlı almış ve o gün bugündür bizim toprağımız olmuş. Rivayete göre Lala’ sı ile buraya gelip uzaktan Amasra’ yı ilk defa gören Fatih Sultan Mehmet burayı çok beğenmiş ve “Çeşm-i Cihan bu mu ola?” diye Lala’ sı na sormuş. Çeşm-i Cihan’ ın anlamı dünyanın gözbebeği demek.
Amasra gerçekten ilginç bir görüntüye sahip. Bir kısmı karaya tek gözlü bir Roma köprüsü olan Kemerdere köprüsü ile bağlı. Köprü ayaklarında silik dahi olsa Roma askerlerinin figürleri görülüyor. Buradan geçtiğinizde eski ve harabe olmuş evler görüyorsunuz. Bu sokaklarda yürüyüp biraz fotoğraf çektik. Amasra’nın içine dönüp Çekiciler Çarşısını gezdik. Burada el sanatları ve ahşap hediyelik eşyalar bulabilirsiniz. Daha sonra kaleye doğru yürüdük. Amasra kalesi Roma döneminden kalma bir kale, yine dar sokaklardan geçerken iç kalede Ceneviz Şatosu denen yerde bir kemerden içeri doğru baktığımızda bugüne ait evler gördük. Bir tarihçi olarak görmek istemediğim görüntülerdi ama seyretmekten başka birşey daha yapıyorum, bunları fotoğraflayıp, bu çirkinlikleri gösteriyorum. Kaleden ileriye doğru devam edince küçük bir şapele rastladık. Bugün cami olarak kullanılıyor. İçerisi ilginç, mimarisine pek dokunulmamış, apsis (kiliselerde bulunan ve camilerdeki mihrap kısmının karışlığı olan, tonoz ya da kubbe ile örtülü bölüm) hala yerinde duruyor, sadece pencereler açılmış. Tabi bir de içerisindeki freskler boyanmış. Amasra’ yı bir günde yürüyerek bitirebilirsiniz.
Hava güzelse bir de tekne turu yapıp Tavşan Adası’ nı görebilirsiniz fakat biz oradayken hava pek elverişli olmadığı için bunu yapmak yerine fenere tırmandık. Oradaki çay bahçesinde kahvelerimizi yudumlarken Tavşan Adası’ nı ve üzerinde koşturan tavşanları tepeden seyrettik. Akşam yemeği için tam sahilde Lotis Restaurant’ da canlı müzik eşliğinde balık ve meşhur Amasra Salatası yedik. Salatanın özelliği içinde çok bol ve değişik sebzelerin olması. Gerçekten lezzetli ve porsiyon olarak ta oldukça büyük geliyor. Gece hoş müzikler ve sohbet derken bir günü bitirdik.
Ertesi sabah biraz daha içerilere gitmek üzere yola çıktık. Küçük tersanelerde ahşap teknelerin inşa edildiği Kuruçaşile diye bir yer olduğunu öğrendik. Buraya giderken yol kenarlarında muhteşem yeşil manzarlar ve küçük köyler gördük. Önce Çakraz’ ı tepeden izledik, bir fotoğrafını çekip biraz da temiz hava soluyup yola devam ettik. Kurucaşile’ ye giderken görülecek 10 tane köy var. Tercih sizin, hepsine girip çıkabilirsiniz, çoğu yoldan 1-2 km içeride. Doğayı seviyorsanız buraya kesinlikle gidin derim. Yolda gördüğümüz bir manzarayı çekmek için durup burada 2 saat harcadık sanırım. Belki de havanın güneşli olmasından, bir mantarı çekmek için çimenlerin üzerine sereserpe yatmaktan, belkide orada bir koyun sürüsü olmasından, ya da dağ başında bir yerde uzun çitlerin olmasından ve belkide tam ben o çitlerin fotoğrafını çekerken bir gencin karşı taraftan yürüyerek çıkıp gelmesinden veya bunların hepisinin bir arada olmasından dolayı o günün keyfini buraya yazarken bile hala hissediyorum. Kuruçaşile’ ye ulaşmamız bir hayli sürdü. Amasra, Kuruçaşile arası 60 km civarında ama biz gördüğümüz her yere uğrayınca yol bitmedi. Girdiğimiz yerler hep deniz kenarındaydı ve hiç beklemediğim kadar güzel yerlerdi. O yüzden sizede yol boyunca gördüğünüz yerlere uğramanızı tavsiye ederim. Kurucaşile’ de bu kadar büyük teknelerin yapıldığını beklemiyordum. Tersaneler çoğunlukla küçük şahıs tersaneleri, ancak boylarından büyük işlere imza atmışlar. Bunlar ile ilgili daha detaylı yazıp fotoğraflarını gösteren bir Bartın web sitesi var.
Bizim sadece 3 günümüz vardı, bu kadarını görebildik ama daha geniş bir zamanınız olursa İnkumu, Güzelcehisar ve bir başka siteden öğrendiğim Gürcüoluk Mağarasını görebilirsiniz.
Ikinci resimdeki citli dag/tepe tam olarak neresi veya hangi beldeye bagli? Cok merak ettim, kesinlikle gezip gormek isterim.
Funda Hanım,burası Amasra’nın girişinde. Girişte herkes manzara için burada duruyor zaten.
Güzel bir gezi olmuş, keşke sular da aksaydı .:)