Tokyo ile ilgili en çok aklımda kalan Japonya’nın en pahalı şehri olduğu. Bu pahalı şehirde otel parası vermediğim için çok şanslıydım Japon arkadaşımın Tokyo’nun bir banliyösündeki evinde kalıyordum ama eski şehir ve görülecek yerler, Tokyo merkezinde olunca hergün trenle şehre gitmek gerekiyordu. Trenle 2-3 durak gitmek için bizim paramızla 25-30 TL ödemek gerekliydi. Taksi ile gitmeyi düşünmek bile istemiyorum. Birde Shinkansen denen hızılı Japon trenleri var. Onların biletleri neredeyse uluslararası uçak bileti fiyatına. Bize aşırı pahalı gelebilir ama Japonya’da maaşlar bu sisteme göre düzenlendiği için orada yaşayanlar herhalde benim kadar pahalılıkdan yakınmıyorlardır.
Özellikle büyük şehirler çok kalabalık olduğu için evler genel olarak 70-80 m² civarında. Kaldığım ev iki katlıydı ve sanırım 80 m² civarındaydı. Evde eşya olarak sadece 2 tane koltuk ve bir yemek masası vardı. Ev toplamda salon dahil 2 odadan ibaretti. Akşam olduğunda salonun ortasına tatamiler (hasır küçük halılar) serilip üzerine yer yatakları yapılıyor ve öylece uyunuyor. Yatak odası takımı dolaplar dolusu elbiseler böyle şeyler Japonların hayatlarında yok. Fakat gelin görünki bu adamlar eşyaya değer vermedikleri için dünyayı dolaşıyorlar. Paralarının büyük bir kısmını seyahate ayırıyorlar. Gelişmişliğin doruk noktasında olan Japonların evlerinde bizdeki gibi kalorifer yok genelde elektrikli ısıtıcılar ile ısınıyorlar. Ülke bir adalar topluluğu olduğu için doğalgaz ile ısınma şansları malesef yok. Banyolarında da hiçbir ısıtıcı yok suyu elektrikli bir kazanda ısıtıp yıkandıktan sonra içi sıcak su dolu küvete girip çıkıyorlar. Oldukça temiz oldukları hemen dikkat çekiyor. Evin içinde alt kat ve üst kat terlikleri ile tuvalet terlikleri farklı. Kaldıki tuvaletleri alafranga dediğimiz avrupa usülü tuvaletler.
Japonya denince benim aklıma hemen teknoloji geliyor bu yüzden teknoloji müzesini görmek istedim. İsabetli bir karar vermişim burada kendimi kaybettim diyebilirim. Japonya’ya giderseniz lütfen Miraikan bilim müzesini görmeden gelmeyin. Müzede teknolojik bir çok alet ve buluşu inceleme fırsatınız olacak. Örneğin uzay mekiklerindeki yaşamı birebir görebiliyorsunuz. Astronotların tuvalete gitmelerinin bile bir macera olduğunu burada gördüm. Klozetin üzerindeki bir çok yere tutunup ayaklarını bağladıktan sonra tuvaletlerini yapabiliyorlar. Yataklarında yine mekiğin yan çeperlerinden gelen kemerlerle bağlanarak uyuyorlar. Uzay kısmı benim en çok ilgimi çeken bölüm oldu. Bana ilginç gelen bir başka bölümde çağımızın vazgeçilmezi e-mail sisteminin nasıl çalıştığını göstermek amaçlı kurulmuş olan düzenekdi. Siz bir mail yazıyorsunuz gönder tuşuna basıyorsunuz ve sonra mailin nerelerden geçerek karşı bilgisayara ulaştığını seyrediyorsunuz. Bunun gerçekleşmesi için mail büyük bir alan içinde bir hayli yol kat ediyor. Saatte 6 km koşabilen meşhur robotları Asimo’nun gösteriside ilgi çeken teknolojik harikalardan bir başkası.
Tüm Tokyo’yu tepeden görüp fotoğraf çekebileceğiniz Metropolitan Devlet Binası en üst katını ziyaretçilere açmış durumda. Binaya mesai saatleri dışındada girip en üst katında dolaşarak oradaki kafeteryada oturup bir şeyler yiyebilir veya hediyelik eşyalar satan küçük standları gezebilirsiniz. Ama tabi en ilginç yan en üst katın camlarından Tokyo’yu 360 derecelik bir açı ile görmek. Yükseklik korkunuz varsa bu binaya çıkmayın derim.
Tokyo’yu gezerken hep elektronik aletleri görme sevdası da beynimde dolaşıyor ve en sonunda kendimi devasa elektronikçilerin içinde buluyorum. Akihabara tüm elektronikçilerin bir arada bulunduğu bir yer. Burada çok büyük ve çok katlı elektronik mağazaları var. Bu mağazalardan günlerce çıkamazsınız. Bir önceki yazımda Kyoto’daki elektronik tuvalet oturaklarından bahsetmiştim, işte o oturaklardan bile bu mağazalarda satılıyor. Daha önce hiç görmediğim ne işe yaradığını bilmediğim bir sürü elektronik malzeme. Her birine bakıp keşfederken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.
Japonlar için çay seramonisi çok özel bir ritüel, bunun için Pazar sabahları özel çay törenleri düzenleniyor. Böyle bir törene katılmak üzere Pazar sabahı yola çıktık. Kocaman bir Japon bahçesinden içeri girdik ve küçük bir kulübenin önünde durduk. Kulübeye yüzümüz dönük olarak ayakkabılarımızı çıkarıp içeri girdik. Önce küçük tabakların içinde bir adet tatlı dağıtıldı. Sonra bu iş için özel eğitim almış ve geleneksel Japon kıyafeti olan Kimono giymiş bir bayan odanın ortasına oturdu, kaynatılmış suyla çayı demlemeye başladı. Bu oda bunun için özel dizayn edilmiş bir yerdi ve son derece sadeydi. Odanın ortasında içinde kaynamış su olan porselen bir çaydanlık vardı.
Çayı hazırlayan bayan yavaşça siyah çay ve yeşil çay karışımını hazırlayarak – ki bunun adı Matcha – demliğin içine koydu, demlenmesini bekledi. Japonya’ da çay çok kaynar suyla demlenmiyor ve biraz soğumasını bekleyerek servis ediyorlar. Herkese kulpsuz bardaklar dağıtılıyor halka şeklinde oturan insanları sırayla dolaşarak bardaklarına çay dolduran bayan herkesin tek tek içmesini bekliyor. Çayı içerken size verilen kulpsuz porselen kase yada Japonya’da ki adı ile Chawan sağ el ile alınmalı, sol elin el ayası chawanın altında olmalı ve içmeye başlamadan önce chawanı 3 kere saat yönüne çevirmeniz gerekiyor. Çayınızı bitirirken biraz seslice höpürdetmeniz çayın çok güzel olduğunu ve keyifle içtiğinizi ifade ediyor. Ayrıca çayını bitiren kişi bardağını eğerek içinde birşey olmadığını herkese gösteriyor. Eğer bunu yapmazsa çayı beğenmemiş oluyor ve buda çayı yapan kişiye saygısızlık olarak nitelendiriliyor.
Çayları koydukları her bir porselenin fiyatı da 1000 $ civarında, bunlar ince özel yapım porselenler. Çayın tadının daha iyi alınabilmesi için özellikle çok ince üretilmişler. Herkes çayını bitirdikten sonra çayı yapan bayan eğilerek konukları selamlıyor aynı şekilde konuklar da ona selam vererek yüzleri odaya dönük geri geri çıkarak ayakkabılarını giyiyorlar ve son bir kez yere kadar eğilip selam verip çıkıyorlar. Tüm bunları ben de onlarla birlikte yaptım, bunu yapmaktan da çok keyif aldım. Ritüelin tamamı yarım saat veya 45 dakika sürüyor. Çay seremonilerinde mümkün olduğunca az insan olmasına özen gösteriliyor.
Çay seromonisi için özel okullar var ve burada bir çok Japon eğitim alıyor. Aynı şekilde kimono bağlama okulları da mevcut. Hafta sonu sokaklarda genç insanları kimono ile okula giderken görmek mümkün. Önce bunun okuluna ne gerek var diye düşünmüştüm ama arkadaşım bana annesinin kimonosunu giydirdi bu işlem 35-40 dakika sürünce bu işin bir çok inceliğinin olduğunu anladım.
Tokyo’nun en eski ve önemli tapınağı Asakusa bölgesinde bulunan ve bir Budist tapınağı olan Sensouji. Burayı ziyarete gittiğinizde her milletten insanı göreceksiniz. Tapınağın Kaminari kapısından girdiğinizde kağıttan büyük kırmızı bir fener gözünüze çarpacak. Fenerin iki yanında tapınağı bekleyen figürler yer alıyor, sağda rüzgar tanrısı Fujin ve solda gökgürültüsünü temsil eden tanrı Raijin. Her yıl burada baharın ilerleyen günlerinde 3-4 gün süren Matsuri denen festivaller yapılıyormuş. Tapınağın etrafındaki tüm yollar geç saatlere kadar trafiğe kapalı kalıyormuş. Tapınağın bir kaç yerden girişi var. Hemen girişin önündeki büyük bir alanı kaplayan yuvarlak bir bölümde, dumanı hiç eksilmeyen bir tütsü yanıyor. İnsanlar tapınağa girmeden önce bu tütsüyü elleri ile alıp yüzlerine ve ayrıyan yerlerine sürüyor gibi yapıyorlar. Bunun hem bir arınma olduğuna hem de bazı hastalıklara iyi geldiğine inanılıyor.
İyi bir Japon yemeği yemek için geleneksel bir restauranta gitmenizi öneririm. Ancak bunun için ayakkabılarınızı çıkararak içeri girmeye razı olmalısınız. Hemen girişteki dolaplara dolap anahtarını alarak ayakkabınızı kilitliyorsunuz. İçeri girdiğinizde tertemiz ahşap bir zeminde, oturak olmadığını, masaların çukur bir bölme içine oturtulduğunu göreceksiniz. Çukurun etrafına oturup yemeğinizi sipariş ediyorsunuz. Tuvalete gitmek zamanı gelince ayakkabısız nasıl gideceğinizi düşünürken tuvalet kapısını açtığınızda sizi hemen oracıkta bekleyen, eskiden bizim hamamlarımızda giyilen tahta takunyaları görüp şaşıracaksınız. Japonya’daki ilerlemiş teknolojiye rağmen, burada geleneksel yaşamlarını kaybetmek istemeyen ve buna sımsıkı yapışan bir millet yaşıyor. Tokyo’da kalmak için en uygun yerler yine hosteller.
Harika bir paylaşım teşekkürler umarım birgün benimde yolum tokyo’ya düşer tavsiyelerinizi deneme şansı bulabilirim.
Müslüm bey,
umarım görme şansınız olur. Japonya kültürünü olduğu gibi korumuş görülmeye değer bir ülke.