Hepimiz duymuşuzdur Beyrut doğunun Paris’i gibi denir. Her iki şehri de görmüş biri olarak ikisinin de ayrı güzellikleri olduğunu söylemeliyim. Şehre girdiğiniz andan itibaren bir farklılık hissediyordunuz. Bu din karmaşasının ve değişik kültürlerin getirdiği bir farklılık. Şehrin içine girip yürümeye başladığınızda cami ve kilise avlularının birbirine karıştığını, bir tarafınızda haç diğer tarafınızda minarelerin tepelerindeki hilalin göğe doğru yükselişini görüyorsunuz. Ülkenin yönetiminde azınlıkta olmalarına rağmen Hıristiyan Maruniler söz sahibi. Nüfus dağılımı %65 Müslüman, %32 Şii, %25 Sünni, %7 Dürzi ve %35 Hıristiyan gözüküyor. Ancak Cumhurbaşkanı Hıristiyan Marunilerden seçiliyor, Başbakan Sünni Müslüman ve Meclis Başkanı Şii. Yani azınlıklar çoğunluğu yönetiyor, kargaşanın nedenlerinden biri de bu zaten.
Lübnan’ı diğer Ortadoğu ülkelerinden ayıran bir farklılık bu coğrafyada tek kar yağan ülke olması. Lübnan’ın adı da buradan gelmiş. Anlamı beyaz karlar ülkesi. Kışın kayak yapılabilecek bir tesis bile var. Lübnan’ın bir başka ünü de 2500 metre yükseklikteki dağlarda yetişen Sedir ağacından geliyor. Yaşı 2500 olan Sedir ağaçları mevcut. Sedir ağacı öylesine bir simge olmuşki Lübnan bayrağında bile yer almış. Bayraktaki beyaz saflığı, kırmızı ülkeyi kurtarmak için dökülen kanı ve Sedir ağacıda, ilk defa Maruniler tarafından İncil’e gönderme olarak bayrakta kullanılmış ancak bugün Lübnan’ın sembolü olduğu için çıkartılmayarak hala bayrakta kalmıştır.
Beyrut karmaşık olmasına rağmen aslında nüfus olarak küçük bir şehir. Toplam nüfusu 2007 yılında yaklaşık 2 milyon olarak tahmin ediliyor. Üç tarafı denizle çevrili bu yarımada başkent oldukça güzel kumsallara sahip. Ortadoğu’da Hıristiyan – Müslüman savaşı olmadığı dönemde yolunuz düşerse plajlarında bütün gün keyif yapabileceğiniz akşamları da Beyrut’un renkli gece hayatına karışabileceğiniz bir şehir. Renkli gece hayatı için sokağa çıktığınızda aslında Beyrut’un kanayan yüzünü de göreceksiniz. Neredeyse Beyrut’un tüm duvarlarında Israil karşıtı grafitiler var. Özgürlüğü temsil eden kuşlar kanıyor, ya da melekler şeytan gibi çizilmiş. Bir başkasında makinalı tüfeğin namlusundan Filistin bayrağı çıkıyor. Sadece duvarları seyretmeniz bile Beyrut’ un içinde bulunduğu karmaşık durumu anlamanıza yetecek düzeyde. Korniş yürüyüş yolunun başlangıcı Refik Hariri’nin suikast sonucu hayatını kaybettiği yer. Tam bu noktada harabeye dönmüş olan bina halen o günkü gibi duruyor. Binayı delik deşik görünce olay günü nasıl bir katliman yaşandığını hayal edebiliyor insan.
Akşamüstleri Beyrut’ta yürüyüş yapabileceğiniz, Türkçe tam adı Korniş olan ve sanırım Beyrut’un Müslüman, Hıristiyan karışımını burada göreceğiniz oldukça güzel bir sahil bölümü var. Sahilin son noktasında Raouche denen semtte Güvercin Kayalıkları ya da Raouche Kayalıkları diye de bilinen ve gün batımında çok güzel fotoğraflar çekebileceğiniz popüler bir nokta var. Burada denizin içinde yanyana iki kaya parçası araları açık şekilde duruyor ve bir tanesinin iç kısmında kemerli bir açıklık var. Az öncede yazdığım gibi gün batımı ile birleşince ortaya oldukça estetik bir görüntü çıkıyor. Sahil yoluna paralel sokaklarda aklınıza gelebilecek tüm ünlü mağazalar yan yana sıralanmışlar. Alışveriş merkezlerinden biraz ters yöne yürürseniz 2-3 km mesafede down town dedikleri bir meydana ulaşıyorsunuz. Meydanın girişleri uzun demir paravanlarla kapatılmış her birinin önünde bir asker bekliyor. Meydan da turistler cıvıl cıvıl gezinirken bu görüntü bana her birinin aslında hedef olarak görüldüğünü düşündürüyor. Bu paravanlardan geçerek bir çok restaurantın olduğu güzel bir meydana ulaşılıyor. Burası turistlerin en çok rağbet ettiği yerlerden biri olsa gerek.
Beyrut’u tepeden görmek için şehre 20 km mesafede olan Harissa Dağı’na çıkmalısınız. Buraya dağ yolunu tırmanarak araçla veya teleferik ile çıkabilirsiniz. 2010 yılında teleferiğe bir kişi için 9000 Lübnan Lirası ödedik. Kabine 4 kişi binebiliyor. Bence yükseklik korkusu olan binmemeli. İçinde bulunduğum ülkeyi düşününce teleferiğin bakımları beni biraz ürküttü açıkcası. Sağlam bir şekilde aşağı indiğimde zaman zaman elektrik kesintisi ile havada asılı kalındığı öğrendim. Yukarıda ne var da çıkılıyor derseniz, yukarıda hıristiyan dininin şehrin üzerindeki gücü var derim. Meryem’im kollarını açarak şehri kutsaması, buranın hırıstiyan aleminin etkisi ve koruması altında olduğunu gösteren işaret. Meryem heykelinin hemen yanında büyük Maruni Kilisesi var. Hepimiz bir şehre gidip kafamızı kaldırdığımızda dağlarda cami görünce minarelerin yüksekliğinden etkilenmiyormuyuz, işte burada kafanızı kaldırıp Harissa Dağı’na baktığınızda bir çok haç görüyorsunuz ve bu coğrafyada bunları görmek insanı daha farklı etkiliyor. Bu gördüğünüz manzaralar karşısında Lübnan’da kafanız hep karışık geziyorsunuz. Burada çoğunluk müslüman değil mi neden hıristiyanlık hakim gibi duruyor diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz.
Bu ülke ve bu Beyrut şehri oldukça kafamızı yoruyor, bunları unutacak bir yere gitmek istiyoruz. Kendimizi Beyrut’a 20 km mesafedeki Jeitta Mağarası’nda buluyoruz. Paleolitik çağdan itibaren var olduğu düşünülen ve bir yer altı nehrinin oluşturduğu mağara iki katlı. 1836 yılında bulunuyor ve 1958 yılında ilk katı halka açılıyor. Burada küçük teknelerle dolaşılıyor. Üst kat ise 1969 yılında halka açılıyor burada yürüyerek dolaşılıyor. Mağara adeta bir sanat harikası. İçindeki ışıklandırmalar suya düşen yansımalar ve yukarıdan bakınca alt kısmı gözükmeyen uçurumlarla insanın başını döndüren bir güzelliğe sahip. Mağarayı mutlaka görmenizi öneririm. Bu kadar güzel bir yerde malesef fotoğraf çekmek yasak. Pazartesi günleri hariç diğer günler 09:00-18:00 saatleri arasında mağarayı gezebilirsiniz.
Lübnan’a uçak yerine otobüs ile gitmek isterseniz ki size bunu daha çok tavsiye ederim. Bu durumda orada tekrar araç arayışına girmeden gezebilirsiniz. Bunun için Antakya veya Gaziantep’den başlayan turlar var. Biz bölgeye iki kere Gaziantep’den Turhande Tur ile gittik. Sadece bize söz verdikleri Sidon mülteci kampına girişimizi sağlayamadılar. Onun dışında organizasyon fena değildi. Ancak bizim de neredeyse Lübnan’a tek gidiş amacımız bu mülteci kampına girip fotoğraf çekmekti. Son gidişimiz bu anlamda çok büyük bir hayal kırıklığı oldu. Ancak bizim gibi değişik talepleri olmayan gruplar için tur ideal olabilir.
harika fotoğraflar..
Dünya o kadar büyük ki bunu anlatmak için her karışını gezmek lazım şu gerçek ki gezilecek yer çok peki görülmeye değer kaç yer var bildiğiniz.
zmirni.blogspot.com